4 Şubat 2012 Cumartesi

Renklerin Anlamları

Tisho 468-60 Image Banner

Mavi,
yalnızlığı, üzüntüyü, depresyonu, bilgeliği, güveni ve sadakati simgeler. İş görüşmelerine mavi giyerek gitmek kararlılığı ve bağlılığı ifade eder. Mavi, bütün renkler arasında en iştah kapatıcı renktir. Doğada mavi renkli yiyecek çok ender bulunur. Mavi yiyecekler insana itici gelir çünkü ilk çağlarda atalarımız yiyecek ararken zehirli yada bozulmuş yiyeceklerden uzak durmayı öğrendiler. Genelde bu yiyecekler mavi, mor yada siyah olarak görünüyordu. Deneyler sırasında katılımcılara mavi boya katılmış yiyecekler ikram edildiğinde hemen hemen hepsi iştahını kaybetti. Mavi, sinir sistemini rahatlatır. Kırmızının aksine zihni rahatlatan bir etkisi vardır ve insanların biraz daha düşünceler içine dalmasına yol açabilir. Huzurlu ve sakin bir mavi yatak odası için ideal bir renk olabilir, çünkü vücudun sakinleştirici kimyasallar salgılamasına yol açar. Fakat mavinin daha koyu tonları soğuk ve iç karartıcı gelebilir. Mavi, ile boyanmış ortamlar, çok koyu renkli olmadığı sürece üretimi arttırır. Araştırmalar gösteriyor ki, öğrenciler mavi odalarda daha yüksek notlar almakta ve halterciler daha ağır yükleri kaldırabilmektedir. Ayrıca insanlar mavi renkle yazılmış yazıları daha fazla akılda tutabilmektedirler. Mavi, genellikle yıldızları, geceyi, insan sıcaklığını, kalıcı ve derin duyguları, düşünceyi ve dinlenmeyi simgeler. Maviyi sevenler genellikle romantik ve duygusal bir kişiliğe sahiptirler. Yalnız maviyi kesinlikle benimsemeyenlere de dikkat! Bu kişiler de romantiktir, ama duygularını farklı biçimde göstermektedir. Giyside mavi, sosyal bir kişiliğin göstergesidir. Çevreye uyumu hatırlatır. Mavi giyenlerin ´ciddi ve iyi bir insan´ olduğu imajı yaygındır. Yatak odası, banyo ve çalışma odası için ideal renktir. Sinir sistemi bozukluğuna da bire birdir. Bu nedenle sıkıntılı olduğumuz zaman denizi ya da gölü seyrederek yatışmamız, sakinleşmemiz söz konusu olabilir.

Kırmızı,
sıcak, ateş, kan, şehvet, aşk, dinamizm, güç, heyecan, azim ve agresiflik gibi kavramları simgeler. Kan basıncını ve solunumu hızlandırabilir. İnsanları çabuk karar almaya ve beklentileri arttırmaya teşvik edici bir etkisi vardır. Kırmızı, dikkat çekici bir renktir. Kırmızı renkteki kelimeler ve objeler insanların dikkatini hemen çeker. Dekorasyon ve dizayn yaparken kırmızı cisimlerin mükemmel olması önemlidir çünkü insanlar bu objeleri hemen farkedecektir. Arabalar konusunda kırmızı renk ile hırsızlık oranı arasında pozitif bir korelasyon vardır. Kırmızı, duygusal olarak oldukça yoğun ve aşırı bir renktir. Kırmızı kıyafetler ruhu canlandırıcı olabilir. Bazı durumda kırmızı kıyafet enerji ve güç mesajı gönderiri ama aynı zamanda çatışmalara davet çıkarabilir.Ayrıca erotizmin de vazgeçilmez renkleri arasındadır. Kırmızı, hakimiyet kuran bir renktir. Zemin olarak değil, vurgu yapmak için kullanılmalıdır. Kırmızı, odalar insanı huzursuz eder uzun süre seyredildiğinde sinirlerde gerginlik yapar. Özellikle hastane bahçelerinde, toplu halde kırmızı çiçeklere yer vermek uygun olmaz. Tansiyonu yükseltir, kan akışını hızlandırır fakat kırmızı renklerin dağınık olarak kullanıldığı odalar insanların zamanı unutmasına yol açar. İşte bu yüzden barlarda ve gazinolarda kırmızı renge ağırlık verilir. Ayrıca iştahı açma etkisi nedeniyle restorantlar sık sık kırmızı rengi dekorasyon için kullanırlar, dünyadaki ünlü gıda firmalarının hepsinin logosunun kırmızı olduğunu hayretle fark edeceksiniz; Coca Cola, Pizza Hut, MC Donald's, Ülker, Burger King vs.




Sarı,
parlak limon sarısı gözü en çok yoran renktir. Bu parlak renkten yansıyan ışık gözleri aşırı derecede uyarır ve rahatsızlığa yol açar. Aynı zamanda sarı renk metabolizmayı hızlandırır. Odayı parlak sarıya boyarsanız bebeklerin ağlamasına ve büyüklerin sinirlenmelerine yol açarsınız. Ayrıca sarı sayfalı not defteri ve bilgisayar ekranında sarı renkli arka fon pek iyi bir fikir değildir; beyninizi uyararak konsantrasyonu arttırabilir fakat gözleriniz için zarar vericidir. Sarı, az miktarlarda kullanıldığında parlaklık ve sıcaklık hissi verir. Şakacılığı, aydınlığı, yaratıcılığı, samimiyeti ve hayata karşı rahat bir tutumu simgeler. Tıpkı güneşli bir gün gibi davet çekicidir. Sarı güneş ışığı gibidir: kendinizi iyi hissetmek için orda olmasını istersiniz ama gözünüzün içine girmesini istemezsiniz. Sarı, rengin pek çok farklı tonu vardır. Saf sarı bütün diğer tonlar arasındaki en neşeli ve güneşli olanıdır. Fakat bir parça koyulaşmış haline bakmak daha keyiflidir. Soluk sarı dikkati, çürümeyi, hastalığı, kıskançlığı ve hilekarlığı simgeler. Sarı söz konusu olduğunda seçilen ton oldukça önemlidir. Sarı, geçiciliğin ve dikkati çekiciliğin ifadesidir. O yüzden taksiler sarıdır. Dikkat çeksin ve geçici olduğu bilinsin diye. Araba kiralama şirketleri de logolarında sarıyı kullanırlar. Ayrıca bu yüzden dünyada hiçbir banka ambleminde sarıyı kullanmaz. Paranın geçici değil, kalıcı olmasını isterler. Sarı, pek çok dinde ilahi varlığı simgeleyen bir renktir.




Kahverengi,
doğal, rahat ve açık bir atmosfer yaratmayı sağlar gerçekçiliğin, plan ve sistemin rengidir. İnsanlar üzerinde canlılık hareketlilik etkisi bırakır. Yapılan bir deneyde, bir müzede fon kahverengiye döndürüldüğünde ziyaretciler daha çok yeri daha az zamanda gezmişler. Kahverengi toprağın rengidir, insanların hareketlerini hızlandırıyor Kahverengi, ağırlıklı olan yerlerde uzun süre oturmak güçtür. Hareketliliği arttırdığı için özellikle fast-food restaurantlarda bu renk fazla kullanılır.Dikkat ederseniz dünyadaki fast-food restaurantlarının hepsinin sandalyeleri ve masaları kahverengi, duvar boyaları ise kahverengi-şampanya-pembe karışımıdır. Hiçbir fast-foodcunun duvarını beyaz göremezsiniz. Ayrıca büronuzda kahverengi mobilyalar kullanmayın. Kahverengi aynı zamandı teklifsiz, rahat bir renk olarak kabul edilir. Karşınızdakinin kendini resmiyetten uzak, daha rahat hissetmesini ve açılmasını sağlar. Mesela, gazeteciler. Tüm ünlüleri rahatlıkla konuşturmasıyla tanınan ünlü televizyoncu Larry King'i programında her seferinde kahverengi kravatlar ve ceketlerle görürsünüz. Kahverengi, toprak rengidir ve diğer insanlar arasında kaybolur gidersiniz. İş görüşmelerinizde, profesyonel toplantılarda sakın kahverengi giymeyin.

Yeşil,
ahenk, huzur, uyum ve anlayış ile ilgilendirilir. Güven verir. O yüzden bankaların logolarında en çok tercih ettikleri iki renkten biridir. Yatak odası için de rahatlatıcı bir renktir. Batıda büyük otellerin mutfaklarında duvar renginin, aşçıların yeniliklerini arttırmak için yeşile boyandığı söylenir. Yaratıcılığı körükler, rahatlatıcı özelliği nedeniyle büyük lokanta ve mutfaklarda kullanılır. Hastanelerde logo ve iç dizaynlarında yeşili tercih eder. Yeşil, gözler için en rahat renktir ve görme gücünü arttırır. Sakinleştiricidir ve sinir sistemi üzerinde doğal bir etki yapar. Televizyona çıkmadan önce insanlar oturup sakinleşmek için yeşil renkli odalara alınırlar. Yeşil, doğanın ve baharın rengidir, insanlar üzerindeki etkisi tartışılmazdır. Yeşil alanlarda insanların daha az mide rahatsızlığı çektiği saptanmıştır.
Yeşil, pek çok kavramla ilişkili olarak gelir, bunların içinde en güçlüsü ve evrensel olanı doğadır. Buna bağlı olarak ayrıca yaşamı, gençliği, yenilenmeyi, ümitleri ve dinçliği simgeler. Bazı kültürlerde orta yaşlardaki gelinler, doğurganlığı simgelemesi için yeşil giyer.
Yeşil, rengin farklı tonları farklı mesajlar iletir:
* Koyu Yeşil -- soğukluk, erkeksilik, tutuculuk ve zenginlik kavramlarını ifade eder.
* Zümrüt Yeşili -- Ölümsüzlük.
* Zeytin Yeşili -- Barış.
* Sarımsı Yeşil -- Tüketicilerin en son tercih ettiği renk.
Yeşil, aynı zamanda Amerikan kültüründe parayı simgeler. Siyah, tartışmalı bir renktir. Bir taraftan karanlık güçler, suç ve kötülük ile düşünülürken diğer taraftan sadakat, sebat, dayanıklılık, ihtiyat, bilgelik ve güvenilirlik ile ilişkilendirilir. Bir tarafta yönetim ve güç anlamına gelirken diğer tarafta acı, keder ve yas anlamına gelir. Batı’da yası, matemi anlatır, oysa Japonya'da siyah mutluluktur. Siyah fonda kullanıldığında karamsarlığı çağrıştırsa bile vazgeçemediğimiz romantik, gece rengidir.

Siyah,
pek çok insan için kıyafet rengidir. Bazıları siyahı güçlü ve ciddi görünmek için kullanır. Bazıları ise daha zayıf gösterdiği için tercih eder. Ayrıca siyah şık ve zarif olarak kabul edilir. Siyah, Konsantrasyonu en çok getiren renktir. Einstein'in konsantre olabilmek için perdeleri siyah, gün ışığı olmayan bir odaya girip ve bu şekilde düşündüğü söylenir. Beyaz, saflığı, temizliği ve masumiyeti simgeler. Pek çok kültürde gelinler beyaz giyer. Ayrıca temizliği simgeler. Doktorlar, hemşireler ve labaratuvar teknisyenleri steril olmak için beyaz giyerler.

Beyaz,
ışığı yansıtır ve ortamı serin tutar. Dolayısıyla yaz ayının kıyafet rengidir. Genel olarak serin ve canlandıran bir his verir. Beyaz: Bütün toplumların kutsal rengidir. bazılarında ´ölümü´ simgeleyen beyaz, aynı zamanda ´öteki hayatın´ başlangıcı sayılıyor. Bu rengi sevenler, çatışmadan uzak, farklı ve özgür bir dünyanın arayışı içinde olan insanlardır.

Turuncu,
sıcaklık, memnuniyet, verimlilik ve sıhhat ile iliskilendirilir. Güçlü ve cömert bir görünümü vardır. Turuncu, en çok istah ile ilgili olan renktir. Turuncu, renginin gizliligi olmayan, genis kapsamlı bir cazibesi vardır. Örnegin bir ürünün herkese uygun oldugunu ifade etmek için kullanılabilir yada pahalı bir uygun fiyatlı gibi algılanması saglanabilir.

Pembe,
en romantik ve narin renktir. Aynı zamanda sakinleştirici bir etkisi vardır. Araştırmalar gösteriyor ki, pembe insanları yatıştırıyor ve kalplerini yumuşatıyor.
Pembe, için Dr. Alexander Schauss, hapishane demirleri pembeye boyandığında mahkumların arasında agresif davranışın azaldığını ifade etmiştir. Dr. Schauss'a göre “İnsan sinirlenmek istese bile pembe rengin yakınında başarılı olamaz. Kalp kasları yeterince hızlı hareket etmez. Pembe enerjiyi çeken bir sakinleştirici gibidir. Hatta renk körleri bile pembe ile sakinleşmişlerdir”. Fakat sonradan yapılan araştırmalar gösteriyor ki bu tür bir etki maalesef kısa sürelidir. Görünüşe göre vücut normal seviyesine geri döndüğünde bu sefer daha agresif bir ruh haline girebiliyorlar.

Mor
rengin ruhsal esenlik ve sonsuzluk ile ilgili olduğu düşünülür. Eskiden beri ihtişam ve lüksün son basamağı olarak düşünülür. Tarih, yüksek sınıfların, saray mensuplarının daima morla bezendiklerini kaydeder. Nevrotik duyguları açığa çıkardığından, bilinçaltı insanları korkuttuğu saptanmıştır.

Gri
Diplomatik ve ağır bir renktir. Hareketsizliği, yavaşlığı ve ciddiyeti temsil eder.

30 Ocak 2012 Pazartesi

KADINLAR İLE İLGİLİ İLGİNÇ BİLGİLER 


Kadınlar ağlar. Ancak tek başına bir köşeye çekilip de yalnız ağlamaz. Kadınlar sadece sevdiği erkek duyabilecekse ağlar.
 
Bütün kadınlar kesin bir cevabı olmayan konularda soru sormakta müthiş ustadır. Maksat, siz kendinizi sürekli suçlu hissedin.
 
Kadınlar asla sır saklayamaz. Daha doğrusu, kadınlar için bir sırrı en yakın üç arkadaşına söylemek, sırrı açık etmek kapsamına girmez. Bu mantıkla hepsi en yakın arkadaşlarına söylediklerinden sonunda sırrı bilmeyen kalmaz.
 
Kadınlar telefona cevap vermeyi sevmez, uzun uzun çalsa dahi rahatsız olmadan açmayabilirler. Lakin telefonda en uzun konuşmaları yapanlar yine onlardır.
 
Kadın yatağa yatmadan "evvel" saçını tarayan tek yaratıktır.
 
Kestirme yola sapıldığında her kadına bir "kaybolacağız" korkusu gelir.
İstinasız her kadın vermesi gereken bir-iki kilo olduğunu düşünür.
 
Kadınlar durup dururken eve bir buket çiçekle gelen kocadan şüphelenir.
 
Kadınlar tuvaletin kapağını küçük bir hareketle indirmek yerine tuvaletten salona kadar yürür, kocasına söylenir ve tuvalete geri döner.
 
Erkek konuşurken kadın lafın ortasından konuşmaya dalar ve devam eder. Aynı şeyi erkek yapacak olsa kıyamet kopar.
 
Düğünlerde kadın kadına dans edenleri görünce kimsenin aklına bir şey gelmez. 
Erkekler için durum ayni değildir.

Karısının göz ucuyla bir başka adama baktığını yakalayabilmiş erkek yoktur. 

Oysa kadınlar erkeklerini başka kadına baktığı an saniyesinde yakalarlar.
 
Kadının dondurmayı nasıl yediğine bakarak karakter testi yapabilirsiniz.
 
Evde saatlerce kendi giyimiyle ilgilenen kadın, sokağa çıktığında saatlerce başka kadınların elbiseleriyle ilgilenir.
 
Kadınlar asla haksız değildir... En haksız olduğu konuda bile "Kendime göre nedenlerim var" der.
 
Tabiatta kadınlara karşı son sözü söyleyebilecek tek bir doğal yapı vardır: Yankı!
 
Kadınlar kendilerine neler verildiğine değil, onlar için nelerden vazgeçildiğine bakar.
 
Kritiklere başlayan kadın, kritik bir yasa gelmiç demektir.
 
Kadın elinizi tuttuğu anda bilin ki eninde sonunda tepenize çıkacaktır.
 
Dünyanın en güzel kadını olduklarını bütün erkeklerin idrak etmesini isterler. 
Kendileri henüz üç dört yaşlarındayken bunu idrak etmişlerdir.
 
Bütün erkekleri bastan çıkarmak isterler. Çevrelerinde bastan çıkmamış tek erkek kalmayıncaya kadar harekâta devam ederler. Ha, karşılık verirler vermezler, o başka mesele.
 
Kendilerinden başka bütün kadınların yeryüzünden yok olmasını isterler. Hadi fazla abartmış olmayayım, anneleri ve Feriştah’a benzemesi şartıyla bir arkadaşları kalabilir.
 
Her daim kavga etmek isterler. E haklılar, insan havasız susuz yasayabilir mi?
Kocalarının zengin, yakışıklı, kültürlü, başarılı, dürüst, güvenilir, sadık ve kılıbık olmasını isterler. Bu kadar meziyet kâfi. Adamın kafasına kakılacak birkaç eksiklik olmalı.
Anlaşılmaz olmayı, ayni zamanda da anlaşılmayı isterler. Anlayan varsa beri gelsin!
Bütün kadınlar tarafından kıskanılmak isterler. Zaten bütün kadınlar bütün kadınları kıskandıklarından lüzumsuz bir istek.
Eğer ilişki bitecekse bitiren tarafın kendileri olmasını isterler. Olurlar da. Aksi durumda ne yapar ne eder tekrar bir araya gelir, ''terk etme''eylemini gerçekleştirirler.
24 saat alışveriş etmek isterler. Aslında bu çok önemli bir husus. Kadınların yarısı yokluktan, öteki yarısı dükkânlar 24 saat açık olmadığından bu isteğini gerçekleştiremez. Hal böyle olunca, gelsin bunalım.
Dünyanın merkezi olmak isterler. Cesareti olan erkek varsa başka merkezler icat etsin. Hiç olmazsa ''Pişman olma'' duygusunu tatmış olur.
Otuzlu yaşlarda kalmak isterler. Nitekim kalmak isterler nitekimde kalırlar...

20 Ocak 2012 Cuma

 AŞKIN BEYİN KİMYASINA ETKİSİ..


Aşkın, beyinde muhakeme yeteneğini çalıştıran bölümü etkisiz hale getirdiği, beyindeki kimyasallardan serotoninin aşıklarda ve saplantılı kişilik bozukluğu olanlarda aynı seviyede olduğu belirlendi.
İnsanoğlunun en güçlü ve coşkulu ruh hallerinden olan aşkın nörolojik temellerini araştıran nörologlar, bu sevgi ve arzunun yoğunluğunu ölçtüler. Londra Üniversitesi Nörobiyoloji profesörlerinden Semir Zeki, fonksiyonel MRI kullarak yaptığı araştırmada, 17 kişiye önce sevdiği kişinin, ardından da arkadaşlarının fotoğrafları gösterilerek, serebral kan akışları izlendi. Araştırmada insana müthiş mutluluk ve haz veren aşkın, kişilerdeki “muhakeme yeteneğini yitirdiği” ve “saplantılı kişilik bozukluğuna” neden olduğu ortaya çıktı.
BEYİN KİMYASI DEĞİŞİYOR
Araştırmaya göre, aşk, beyinde güven, inanç, haz duyma ve ödüllendirme fonksiyonlarını etkinleştiriyor. Aşık olanlarda oksitosin ve vazopressin maddeleri fazla salgılanıyor ve bu da karşıdaki kişiye olan bağlılığı artırıyor. Tek eşli kadın ya da erkeklerde daha çok oksitoksin salgılanıyor. Aşıkken depomin ve norepinefrin artıyor. Depomin motivasyon artışına, mutluluk, heyecan, uykusuzluk, kalp çarpıntısı ve nefes darlığına neden oluyor. Norepinefrin de heyecan ve enerji düzeyini artırırken, uyku ve iştahı kaçırıyor.
ZİHİN YANILMASI
Aşk, insan beyninde muhakeme ve yargılama yapan bölümleri de etkisiz hale getiriyor. Aşık olan kişiler, sevdiklerine karşı muhakeme yeteneğini kaybediyor. “Aşıkken tamamen kör oluyor” ve aşık olunan kişinin olumsuzlukları beynin bu bölgelerinin çalışmaması nedeniyle görülemiyor.
Beynin 'zihin teorisi' olarak adlandırılan ve başkalarıyla farklılıklarını ortaya koyan mekanizması da aşık olunca devreden çıkıyor. Bu nedenle kişiler aşık olduklarıyla aralarında bir ayrım yapmıyor ve onu kendisi gibi görüyor.
TAKINTILI SEVGİ
Araştırma, aşkın, insanları nasıl saplantılı hale getirdiğini de açık şekilde ortaya koyuyor. İnsanların beynindeki kimyasallardan serotonin seviyesi aşık olanlar da, saplantılı (obsesif kompülsif bozukluğu) kişilerinkiyle aynı seviyede bulunuyor.
Aşk bir yandan kişiye huzur ve güven verirken, diğer yandan ayaklarını yerden kesiyor. Beyindeki 'medial insula' bölümü aşkla aktive oluyor. Agresif davranışlarla ilgili bu bölüm aşık kişilerde çalışıyor ve anlaşmazlıkların üstesinden gelmeye yarıyor. Aşk, duygulanım, dikkat, motivasyon ve hafıza ile ilgili beyin alanlarını aktif hale getiriyor. Bu yapıların aktifleşmesi, stresin azalmasına neden oluyor.
AŞKIN ÖMRÜ 3 YIL MI?
Sinir hücreleri arasında hedeflere uygun bağlantıları etkileyen uyarı maddelerinden sinir büyüme faktörü de (NGF) aşkın süresini biçiyor. Ellerin terlemesine ve heyecanın yükselmesine de neden olan NGF değeri tutkulu aşkın ilk zamanlarında yükseliyor. Araştırmada insanın doğası itibarıyla bu tutkuyu sürdüremediği ortaya çıkıyor ve arzunun şiddetiyle doğru orantılı artan NGF değeri en fazla 3 yıl sonra azalıyor.



ZENGİN KIZ İLE FAKİR GENCİN AŞKI 
Araştırmayı yapan Prof. Dr. Semir Zeki, AA muhabirine “nöropotik aşkı” anlattı. Aşkın, beynin ortaya çıkardığı bir ürün olduğunu belirten Zeki, “Aşık olan kişinin beyninin depomin içinde yüzdüğünü” ve bunun beyindeki motivasyon ve hedefe yönelik konsantrasyonu artırdığını söyledi. Aynı belirtileri bağımlıların da gösterdiğini dile getiren Zeki, “Beyindeki bazı kısımların aktivasyonunu yitirmesine neden olan aşkın rasyonel olmadığını” vurguladı. Zeki, “Bu kadar rasyonellik dışı bir şeyi rasyonel şekilde izah etmeye çalışmaktan ziyade neden bu kadar rasyonellik dışı olduğunu anlamaya çalışmak lazım” dedi.
Aşık olan kişilerde 'özgür iradenin' yok olduğunu vurgulayan Zeki, zengin kızın fakir gence aşık olabildiğini belirterek, “Böylesi durumlarda anne-babalar, arkadaşlar olarak biz rasyonel şekilde muamele etmeye çalışıyoruz. Bu durumda nasihat vermek çok saçma ve vakit kaybı. Bu duruma tahammül etmek gerek. Aşk rasyonel olmadığı için böylesi bir durumda bizim tepkimiz de rasyonellik dışı oluyor” diye konuştu. Zeki, “Aşk bir hastalık ama tedavi etmeye gerek yok. Hayatınız boyu devam etmesini istediğiniz bir hastalık. Arzu edilen bir felaket” dedi. Kadınların, aşkta erkeklere göre daha itinalı ve çok daha verici olduğunu belirten Zeki, erkeklerin 'karşılıksız alma ve sürekli tüketme' derdinde olduğunu savundu. Kadınların psikolojik açıdan erkeklere oranla çok güçlü olduğunu ifade eden Zeki, kadınların aşkının daha uzun sürdüğünü, ancak vazgeçtikten sonra da daha kolay unuttuklarını söyledi.

17 Ocak 2012 Salı

Antioksidan yada yükseltgenme önleyiciler,


Canlı organizmadaki yağların kendiliğinden bozulmasını yavaşlatan maddelerdir. Canlılarda yaşlanma süreci (biz buna bir kimyasal süreç olan oksitlenme diyoruz.) yani bir nevi paslanmayı yavaşlatıcı etkisi vardır. Hani demir paslanır da küflenir ya ve biz küflenmesin diye antipas süreriz evet işte anti-oksidanlar vicudumuzda bu etkiye sahiptirler. Sanılanın aksine antioksidanlar sadece kilo vermek için bilinçsizce kullanılmaz, sağlık için kullanılır.
Yüksek derecede reaktif olan serbest radikaller farklı moleküller ile kolayca reaksiyona girebilir ve böylece hücrelere, canlıya zarar verebilirler.
Antioksidanlar serbest radikallerle reaksiyona girerek (onlarla bağ kurarak) hücrelere zarar vermelerini önler. Bu özellikleriyle hücrelerin anormalleşme ve sonuç olarak tümör oluşturma risklerini azalttıkları gibi, hücre yıkımını da azalttıkları için, daha sağlıklı ve yaşlılık etkilerinin minimum olduğu bir hayat yaşama şansını yükseltir.
Antioksidanların tarihi bu kısım branş konusudur, okurken sıkılabilirsiniz.. ama gene de genelkültür olsun diyorsanız buyurun okuyun.
Sentetik antioksidanların gıdalardaki kullanımı 1940'lı yıllarda BHA ve gallik asidin esterlerinin oksidasyonu önlediklerinin anlaşılmasıyla başlamıştır. Demir ve bakır gibi transisyon metallerinin zararlı etkileri sitrik asit (CA), etilendiamintetraasetikasit (EDTA) veya onların türevlerine metal deaktivatör veya şelat ajanı olarak etki ettikleri ondan sonra bulunmuştur. 1954'te ABD'de BHT'nin gıdalarda kullanılmasına müsaade edilmiştir. Tersiyer bütil hidrokinon (TBHQ) 1972'de ticari ölçüde kullanılmaya başlamıştır. Sentetik antioksidanların muhtemel karsinojenik etkileri büyüyen bir tepkiye neden olmaktadır. Böylece Japonya ve çok sayıdaki diğer ülke BHA'nın gıdalarda kullanılmasına izin vermemektedir. TBHQ'nun da Kanada, Japonya ve Avrupa ülkelerinde kullanımına izin verilmemektedir. Bu yüzden sentetik antioksidanların yerine doğal antioksidanların kullanımı için genel bir istek mevcuttur.

Antioksidan türleri

Antioksidan özelliği keşfedilen birçok farklı madde vardır. Bu maddelerin bir kısmını diyetimizde (özellikle bitkilerden) alırken, bir kısmını vücut kendisi, serbest radikallere karşı bir savunma sistemi olarak üretir. Vücudun serbest radikallere karşı savunma olarak ürettiği antioksidanlar; katalaz, glutatyon peroksidaz, ve SOD (superoksit dismutaz) gibi enzimlerdir.

Alfa tokoferol (E Vitamini) - E vitamini içinde alfa, beta, gama ve delta tokoferolleri bulunur.
Bunların içinden özellikle Alfa tokoferol (E vitamini) önemli bir antioksidandır.
Özellikle buğday, mısır, darı, pirinç gibi tahıllarda çok bulunur. Bunun dışında ayçiçek yağı, mısırözü yağı, pamukyağı gibi yağlarda, ceviz, badem ve yerfıstığı gibi kuru yemişlerde ve yeşil sebzelerde bulunur. E vitamini aynı zamanda pişirmeye ve sıcağa dayanıklıdır, böylece pişirilme esnasında tahrip olmazlar. E vitamini dışında farklı maddelerde bulunan tokoferoller ise rahatça tahrip olabilir.
Fakat, yağda kızartma ve tahılların öğütülmesi esnasında E vitaminleri de tahrip olur, ve çoğu bozunur. Bu yüzden E vitamini ihtiva eden ürünleri yağda kızartmadan pişirmek, ve özellikle beyazlatılmadan geçmemiş tahıl ürünlerini (kepekli ürünler gibi) tüketmek daha akıllıca ve sağlıklı olur.
Askorbik Asit (C Vitamini) - Turunçgiller, domates, yeşil yapraklı sebzeler (brokoli, ıspanak vb.) ve patates gibi sebze ve meyvelerde bulunuyor. Fakat, C vitamini çok çabuk oksidize olduğu için pişirirken ve hazırlarken bulunan C vitamininin çoğu işe yaramaz hale geliyor. Bu yüzden C vitamini ihtiva eden besinlerin hafif pişirilmesi, yenilebiliyorsa çiğ yenmesi ve hazırlarken de kesildikten kısa bir süre sonra tüketilmesi öneriliyor.
Beta-caroten - Vücutta depolanarak A vitaminine de dönüştürülen bu kırmızımsı-turuncu pigment çok güçlü bir antioksidandır ve birçok kanser türüne yakalanma riskini azaltmasıyla ünlüdür. Havuç, ıspanak ve brokoli gibi yeşil yapraklı sebzeler ile kayısı ve şeftali gibi meyvelerde fazlasıyla bulunur.

Flavonoid - Bir çok meyve ve sebzede yüksek oranlarda bulunan sarı-beyaz pigmentlerdir. Bitkilerin çoğunda bulunan bu antioksidan, yine antioksidan olan C ve E vitamininden çok daha fazla miktarlarda bulunduğu için özellikle meyve ve sebze ağırlıklı bir diyet ile vücuda fazla miktarlarda alınabilir. Elma, çilek, üzüm gibi meyveler, çikolata ve özellikle çay, belli oranlarda flavonoid ihtiva eder.
Koenzim q - Özellikle kanser ve belli nörolojik hastalıklara olan pozitif etkileriyle uzun süredir gündemde olan koenzim q önemli bir antioksidandır. Vücut tarafından üretilir, diyet yoluyla da alınabilir. Her ne kadar ciğer, kalp ve böbrek gibi et ürünlerinde ve balıkta yüksek oranda bulunsa da, diyete takviye amaçlı alınan koenzim q hapları ile vücuda alınması daha etkilidir.
Likopen - Beta-caroten ve lütein ile aynı ailenin üyesi olan likopen birçok meyveye kırmızı rengi veren maddedir. Kardiyovasküler hastalıklar ve kansere karşı etkileri ile bağışıklık sistemine olan pozitif etkileri yüzünden uzun süredir gündemde olan bir maddedir. Antioksidan özelliği kanıtlanmıştır. Özellikle domateste çok büyük miktarlarda bulunmaktadır. Prostat ve kalın bağırsak kanserlerinin risklerini büyük oranda düşürdüğü laboratuvar çalışmalarıyla kanıtlanmıştır.

Vücuda doğal besinlerden alınan antioksidanların dışında, son yıllarda bir antioksidan ihtiva eden çok diyet takviye ürünü ve krem çıkmıştır. Her ne kadar şu ana kadar ciddi yan etkiler, olumsuz sonuçlar veya toksisiteler görülmemiş olsa da uzun dönemde bu tür diyet takviye ürünleri ve kremlerin nasıl sonuçlar veya yan etkiler doğurabileceği kesin değildir. Şu da unutulmamalıdır ki, antioksidanlar kanser ve yaşlılık etkilerinin risklerini azaltmakta önemli de olsalar, "sihirli iksir" değildirler.
Antioksidan, oksit giderici her türlü kimyasal maddeye verilen addır, sadece biyolojik sistemlerde kullanılmazlar. Kimyasal işlemlerde ve endüstride kullanılan birçok farklı antioksidan vardır.
Antioksidanların gıdalardaki fonksiyonu
Belirli bir bileşik, bileşiklerin karışımı veya böyle bileşikleri içeren doğal kaynaklı antioksidanların aktivitesi serbest radikalleri tutabilme, onları bozundurabilme veya singlet oksijeni yakalayabilme kabiliyetlerine veya öteki bileşikleri sinerjist veya metal şelatlar olarak etkilemelerine bağlıdır. Doğal kaynaklı antioksidanlar çok defa çok sayıdaki bileşiğin kombinasyonu olarak bir arada bulunur. Böylece doğal kaynaklı antioksidanların elde edildiği kaynağa bağlı olarak etki şekilleri değişik olabilir ve çok sayıda mekanizma iştirak edebilir.
Gıda katkısı olarak antioksidanlar.

Birçok gıdada ürünü oluşturan bileşikler ile havanın oksijenleri arasında kendiliğinden ortaya çıkan ve otoksidasyon adı verilen tepkimeler oluşur. Her zaman az ya da çok hissedilebilir kalite düşmelerine neden olan bu tür tepkimeler gıda endüstrisi açısından istenmeyen olaylardır. Burada sözü edilen kalite düşmesi renk, koku ve tatta meydana gelen değişmeler ile bazı besin öğelerindeki parçalanmalar ve hatta toksik bileşik oluşturması biçiminde ortaya çıkmaktadır. Yağ ve yağlı gıdalardaki otoksidasyon (kendinden oksitlenme) olayı, hem beslenme fizyolojisi açısından hem de teknolojik-ekonomik açıdan büyük önem taşımaktadır. Otoksidasyonun fiziksel ve teknolojik yöntemlerle önlenemediği durumlarda antioksidan ve sinerjistler kullanılmaktadır. Sinerjistler antioksidan etkisini arttıran maddelerdir.

Antioksidan grubu katkı maddeleri, sanayide bitkisel ve hayvansal yağ içeren maddelerin üretimi, depolanması, taşınması ve pazarlanması sırasında meydana gelecek otoksidasyondan kaynaklanan zararları önlemede en önemli katkı maddeleridir. Antioksidanlar gıdalarda meydana gelebilecek bozulma ve acımayı da engeller. Bunların önemli özellikleri, ortamda pek az miktarda, binde ve hatta on binde bir oranında bile bulunsalar etkin olmalarıdır. Yağlarda doğal olarak bazı antioksidanlar bulunduğu gibi, yapay olarak elde edilen belirli maddeler de bu işi görür. Doğal antioksidanların en fazla dağılmış ve en iyi bilinenleri tokoferollerdir.
En çok kullanılan yapay antioksidanlar ise fenollü olanlardır. (Daha önceki yazımda tarçından bahsetmiştim işte bu da tarçının içindeki kilit madde.

Antioksidanlar, diğer stabilizatörler gibi düşük kaliteli gıda maddesinin kalitesini arttırmaz ve gıdalara herhangi bir yabancı tat ve koku vermez. Ancak bu maddeler, iyi kalitede ham madde, uygun bir imalat tekniği, elverişli ambalajlama ve depolama yöntemleri ile birlikte kullanıldığı ürünün kalitesini korur. Bu maddeler ayrıca, gıdalardaki oksidasyon sorunlarını da ortadan kaldırır. Yağların acılaşmasının bir süre önüne geçen antioksidanlardan başka, yağ bulunmayan besin maddelerinde renk ve kokuları koruyan maddeler de bilinmektedir. Buna karşılık antioksidan özelliği yüksek fakat zehirleyici oluşlarından besin maddelerinde kullanılmayan antioksidanlar da vardır. Bir antioksidanın, besin maddelerinde kullanılmadan önce, sağlığa zararı olmadığı kesin olarak saptanmış olmalıdır. Ayrıca kullanılan antioksidanın adı ve miktarı besin maddesinin etiketinde yazılı olmalıdır.

Baharat ve otlar, çok eski zamanlardan beri lezzet artırıcı maddeler olarak kullanılmasına rağmen antioksidan aktiviteleri ilk defa 1943'te Dubois ve Tressler tarafından açıklanmıştır.
Çay ve çay ekstraktları. Çay, polifenolleri yüksek miktarda içeren ender maddelerden biridir. Yeşil çay yaprakları kuru bazda %36 oranında polifenolleri içermektedir. Kateşin ve epigallokateşin yeşil çayda çok bulunan polifenollerdir.


Çay, yeşil çay, antioksidan, e vitamini, c vitamini, a vitamini, beta caroten, yağlar, diyet, serbest radikal, oksidasyon, tümör, doğal, bitkisel, hayvansal, kimyasal, süreç, gıda, yiyecek, sihirli iksir, lezzet, vücut, sebze, meyve

YILLARA GÖRE TÜRKÇEMİZ

03012012_1
Yıl: 1965
'Karşıma âniden çıkınca ziyâdesiyle şaşakaldım.. Nasıl bir edâ
takınacağıma hükûm veremedim, âdetâ vecde geldim. Buna mukâbil az bir
müddet sonra kendime gelir gibi oldum, yüzünde beni fevkalâde
rahatlatan bir tebessüm vardı.. Üstümü başımı toparladım, kendinden
emin bir sesle 'akşam-ı şerifleriniz hayrolsun' dedim..'

Yıl: 1975
'Karşıma birdenbire çıkınca çok şaşırdım.. Ne yapacağıma karar
veremedim, heyecandan ayaklarım titredi. Ama çok geçmeden kendime
gelir gibi oldum,
yüzünde beni rahatlatan bir gülümseme vardı.. Üstüme çeki düzen
verdim, kendinden emin bir sesle 'iyi akşamlar' dedim..'

Yıl: 1985
'Karşıma âniden çıkınca fevkalâde şaşırdım.. Nitekim ne yapacağıma
hükûm veremedim, heyecandan ayaklarım titredi. Amma ve lâkin kısa bir
süre sonra
kendime gelir gibi oldum, nitekim yüzünde beni ferahlatan bir tebessüm
vardı.. Üstüme çeki düzen verdim, kendinden emin bir sesle 'hayırlı
akşamlar' dedim..'

Yıl: 1995
'Karşıma birdenbire çıkınca çok şaşırdım.. Fenâ hâlde kal geldi yâni..
Ama bu iş bizi bozar dedim. Baktım o da bana bakıyor, bu iş tamamdır
dedim..
Manitayı tavlamak için doğruldum, artistik bir sesle 'selâm' dedim..'

Yıl: 2006
'Âbi onu karşımda öyle görünce çüş falan oldum yâni.. Oğlum bu iş bizi
kasar dedim, fenâ göçeriz dedim, enjoy durumları yâni.. Ama concon
muyum ki ben,
baktım ki o da bana kesik.. Sarıl oğlum dedim, bu manita senin.. 'Hav
ar yu bebeğim? ''

Yıl: 2026
'Ven ay vaz si hör, ben çok yâni öyle işte birden.. Off, ay dont nov
âbi yaa.. Ama o da bana öyle baktı, if so âşık len bu manita.. 'Hay
beybi..''

26 Eylül 2009 Cumartesi

kirlenen türkçemiz ve geleceğimiz

gün geçtikçe, kaybettiğimiz dilimize ve değerlerimize dikkat ettiniz mi hiç.
daha türkçeyi tam bilmezken -ki türkçemiz kelime daarcığı bakımından dünyanın en zengin dillerinden biridir- elin oğlunun sözümona dilini telafuz etmeye çalışırız. bu işlemi de herzaman olduğu gibi yüzümüze gözümüze bulaştırırız ya.
neden dünyadaki en güzel dile sahipken, ellerin üç kuruşluk diline raabet ederiz. bunu bilen varsa, bana mantıklı bir şekilde açıklasın. yok hayır hayır olamaz mantıklı bir açıklaması olamaz bunun sanmıyorum.
peki bizler bu durumda neler yapmalıyız. iyi araştırmalıyız sevgili arkadaşlar; soyumuzu ve tarihimizi iyi bilmeliyiz. atamızın dediği gibi; ''tarihini bilmeyen bir millet yok olmaya mahkumdur'' tarihimizi öğrenelim, öğretelim.