5 Haziran 2014 Perşembe

Çin tuzu, (ıımm, lezzetli).. E621 MSG madalyonun arka yüzü.!!

alıntıdır



ÇİN TUZU (MONO SODYUM GLUTAMAT) NE KADAR TEHLİKELİ?


Çin tuzu adıyla geçen mono sodyum glutamat (MSG) asya kıtasında çok kullanılan tat ve lezzet arttırıcı bir  maddedir.glutamik asitin sodyum tuzu olan msg insanda ve bir çok gıdada proteinin yapı taşı olan amino asit formunda bulunur.insan vücudu tarafından üretilir.bu yüzden dışarıdan alınmasına gerek yoktur.domates,brokoli,parmesan peyniri,istridye,midye,soya sosu,ceviz,patates,mantar ve çeşitli yosunlu bitkilerde doğal olarak bulunur.beyindeki temel uyarıcıların mediyatörüdür.idrak,öğrenme,hafıza dahil normal beyin fonksiyonlarının yerine getirilmesinde görev alır.

çin halkı kendi yemeklerinde bu tuzu 3 çeşit olarak kullanmaktadır.kendi dillerinde weijing olarak geçmektedir.çin sosyal medyası bu tuz ve çeşitlerinin günde 6 gramdan fazlasının zararlı olduğunu belirtmiştir.aslında bu tuzu ilk olarak 1908 yılında japonlar bir yosun türünden imal etmişlerdir.

ZARARLARI

Günümüzde marketlerden yaptığımız alışverişlerin paketlerine baktığımızda içinde mono sodyum glutamat olduğunu görürüz.ürüne bu madde katıldığında acı,ekşi,tatlı,tuzlu farketmeksizin beyin yediğimiz her ne olursa olsun lezzetli olarak algılamakta ve bir daha bu üründen yeme isteği oluşmaktadır.

MSG cipslerde,hazır çorbalarda,hazır et suyu tabletleri, hazır köfte harçları, bisküvilerde, krakerlerde, salata soslarında, dondurmada, renkli yoğurtlarda, konservelerde, dönerlerde, hamburgerlerde ve daha bir çok gıdada kullanılmaktadır.türkiye 2011 yılında 2050 ton,2012 yılında ise 2182 ton çin tuzu ithal etmiştir.kullanımı giderek artmaktadır.

Hamile bayanlar msg yi aldıklarında direkt olarak bu madde cenine geçmekte ve kalıcı tahribatlar vermektedir.bu madde çocuk gelişimini etkileme,büyüme hormonu baskılama,sinir sistemini etkileme,böbrek ve karaciğerde tahribat gibi zararlara yol açmaktadır.özellikle çocukların ve hamile bayanların bu maddeye dikkat etmesi gerekir.

Ürünlerine bu maddeyi katan işletmeler bizim sağlığımız yerine kendi ceplerini düşündükleri için msg yi kullanmaktan çekinmezler.ergenlik çağına erken giren çocuklar,mide ve bağırsak sorunu yaşıyan insanlar,küçük yaşlarda sinir sistemi bozulan çocuklar,vücudu gelişmeyen çocuklar,tansiyon hastaları gibi bir çok artan hastalıklar bu ürünlerimize katılan katkı maddeleri yüzünden ortaya çıkmaktadır.msg yi kullanan zengin işletme sahipleri ise kendileri için özel üreten doğal ürünleri tüketmektedir.

Sağlığımız ve gelecek nesiller için gıda konusuna özen gösterelim......

27 Mayıs 2014 Salı

Süpermarketlerin 19 akıl oyunu

alıntıdır yesilist.com

Şehrin her yerinde mantar gibi çoğalan alışveriş merkezleri ve süpermarketler, hem çevre hem de sağlık açısından büyük tehdit. Üstüne üstlük hızlı ve aşırı tüketim pompalayan bu dükkânlar bakın aklınız ve seçimlerinizle sizin kontrolünüz dışında nasıl oynuyorlar.


1. Kırmızı rengini indirimle özdeşleştirmenize sebep olurlar.




AVM'lerin otoparklarında ve broşürlerinde kırmızının hakim olduğu indirim ilanlarından bulunur. Bu da sizin daha alışverişe başlamadan önce kırmızı rengini indirimle özdeşleştirmenizi sağlar. İçerde ise benzer etiketler hem indirimdeki hem de indirimde olmayan bazı ürünler üzerinde bulunur. Siz de bu ürünleri satın almaya daha meğilli olursunuz.

2. Gerektiğinden büyük alışveriş sepetleri kullanırlar.



1938'den beri kullanılan alışveriş arabaları, ortalama bir ailenin bir haftalık ihtiyacını karşılayacak ebattan daha büyük olacak şekilde tasarlanır. Bu da sizde ihtiyacınız olandan daha fazla şey satın alma dürtüsü oluşturur.

3. Meyve ve sebzeleri girişe koyarlar.



Meyve ve sebze rafları genelde süpermarketlerin giriş kısmında bulunur. Lojistik olarak bu konumlandırma yanlıştır çünkü taze gıdaların ezilmemesi için önce daha ağır olan ihtiyaçlarınızı satın alıp meyve sebzeyi en üste koymanız gerekir. Ama alışverişe başlarken renkli, güzel kokulu ve sağlıklı ürünler almak daha iyi hissetmenizi sağlar. Üstelik başta sağlıklı gıdalar aldığınız için alışverişin devamında içiniz rahat olduğundan daha fazla abur cubur satın alırsınız.

4. Farklı fiyatlandırmalarla kafanızı karıştırırlar.



Açıkta satılan meyve ve sebzeler için kilo fiyatı verirler ancak paketli olanlarda fiyatı pakete göre hesaplar ve etiketlerler. Bu da hangi seçeneğin daha ucuz olduğunu anlamanızı zorlaştırır.

5. Raftaki sebze ve meyvelerin taze olduğu hissi yaratırlar



Sebze ve meyveleri tahta kasalara koyarak çiftlikten yeni gelmiş hissi uyandırırlar.

6. Sebze meyvelere su sıkarlar.



Sebze meyve raflarına belli aralıklarla su püskürterek bu ürünlerin daha parlak, sağlıklı ve taze görünmelerini sağlarlar.

7. Sizi çiçeklerle kandırırlar.



Süpermarketin girişinde sebze ve meyvelerden daha geniş alanlara çiçekler yerleştirerek sizde yerel bir dükkandaymışsınız hissi yaratırlar. Böylece siz de marketin devasalığından daha az rahatsız olursunuz.

8. Aç hissetmenize sebep olurlar.



Fırından çıkma ekmek ve unlu mamüllerin bulunduğu kısmı giriş/çıkış kapılarına yakın kısma koyarlar. Taze ekmek kokusu tükürük bezlerinizi çalıştırır ve düşünmeden, dürtüsel olarak alışveriş yapmanıza sebep olur.

9. Sizi tüm marketi gezmeye zorlarlar.



Ekmek, süt, yumurta gibi temel ihtiyaçlar, market içerisinde birbirinden uzak noktalara yerleştirilir. Böylece basit bir alışveriş için bile içerde hayli dolaşmanız gerekir.

10. Aslında öyle değilken hızlı gittiğinizi düşünmenizi sağlarlar.



Daha lüks ve pahalı ürünlerin bulunduğu raflarda daha küçük yer karoları kullanırlar. Böylece alışveriş arabasının karolardan geçerken daha sık ses çıkarır ve bilinçaltınız hızlı yürüdüğünüzü düşünerek yavaşlamanıza, bu raflarda daha fazla zaman harcamanıza neden olur.

11. Peyniri en arkaya saklarlar.



Süt ürünlerinin bulunduğu raflar genelde marketin arka duvarında bulunur. Bu da günlük ihtiyaçlarınıza ulaşmak için tüm marketi katetmenize ve daha fazla şey satın almanıza neden olur.

12. Gizli bir sağ-sol formülü kullanırlar.



Büyük marketler sizin marketi sağdan sola doğru gezmenizi isterler ve bu da doğal olarak koridorun sağındaki ürünlerin daha fazla dikkatinizi çekmesine sebep olur. Aynı ürünün daha pahalı olanı, her zaman sağ tarafta bulunur.

13. Çocuklarınızı istismar ederler.



Marketlerdeki pahalı ürünler göz seviyesine (1.60 cm) yerleştirilir. Çocukların dikkatini çekebilecek ve onları cezbedecek ürünler ise onların göz seviyelerine yerleştirilir. En ucuz ürünler genelde en son bakmayı akıl edeceğiniz, en alt raflarda bulunur.

14. Ucuz olmayan şeyleri ucuz gibi gösterirler.



Aceleniz varsa genelde koridor sonundaki fırsat sepetlerindeki ürünlere yönelirsiniz. Oysa ki buraya ender olarak gerçekten ucuz ürünler yerleştirilir.

15. Et ve balık reyonlarını beyaz duvarlar önüne koyarlar.



Et ve balık reyonları genelde beyaz fayans duvarların önüne konur. Bu duvarın sağladığı ışık yansıtması bu ürünlerin daha taze görünmesine sebep olur.

16. Daha fazla para harcamanız için ürünleri süslerler.



Lüks ürünlerin bulunduğu kısımlara tahta raflar yerleştirmek, daha kaliteli ışıklandırma yapmak gibi özel tasarımlar yaparlar. Böylece bu ürünlerin daha kaliteli olduğunu düşünerek daha fazla para ödemeye ikna olursunuz.

17. Daha çok para harcamanız için müzik çalarlar. 



Yavaş müzikler içeride daha uzun kalmanıza, klasik müzik ise daha fazla para harcamanıza sebep olur. Araştırmalar şarap reyonlarında Fransız müziği çalmanın Fransız şaraplarının satışını artırdığını da ortaya koymuştur.

18. Temel ihtiyaçları özenle yerleştirirler.



Çorap, deodorant gibi sürekli kullandığınız şeyleri kasaların yakınına koyarlar. Böylece alışveriş sonunda bu ürünlere nasılsa bir gün ihtiyacınız olacağını düşünerek son anda sepete atıverirsiniz.

19. Pisboğaz yönünüzü kullanırlar. 



Ödeme kuyruğunu beklediğiniz bölgeye çikolata, şeker, dondurma gibi pisboğaz tarafınızı harekete geçirecek ürünler yerleştirirler. Böylece alışverişi tamamladığınız için ödül olarak bu ürünlerden satın alma olasılığınız yükselir.


Kaynaklar:http://www.spacehijackers.org/html/ideas/archipsy/tricks.html
http://www.buzzfeed.com/tabathaleggett/ways-supermarket-control-your-mind
http://www.telegraph.co.uk/culture/3634141/They-have-ways-of-making-you-spend.html

Kaçınmanız gereken 12 tehlikeli katkı maddesi

alıntıdır 

İşlenmiş gıdalardan uzak durmak gerektiğini artık birçoğumuz biliyoruz. Bunlar yerine doğal yollarla üretilmiş ev yapımı gıdalar çok daha sağlıklı. Bu konudaki bilinç gün geçtikçe artmakla beraber hala bunu göz ardı edenler, aldıkları ürünleri yalnızca kalori tablosuna göre değerlendirenler, yalnızca az kalori alımını sağlık için yeterli görenler de az değil. Halbuki büyüteci ürünlerin içindekiler listesine çevirdiğimizde durumun hiç de öyle olmadığını anlıyoruz. Aşağıda sıralanmış 12 zararlı gıda katkı maddesi, günlük tükettiğimiz yiyeceklerin birçoğunda bulunan ve geleceğimizde büyük rahatsızlıklara yol açabilecek maddelerin yalnızca en önemlileri. Tehlike gerçekten büyük...

MSG (Monosodyum Glutamat) (E621)
MSG, yiyeceklerin tadını ve aromasını güçlendirerek daha lezzetli algılanmasını sağlayan bir katkı maddesidir. Bu sebeple hazır çorba ve bulyon gibi birçok hazır gıdada bulunur. Bunlar dışında işlenmiş etlerde, konservelerde ve özellikle Asya mutfağında oldukça yaygın bir şekilde kullanılır. Baş ağrısı, kalp çarpıntısı, karın ağrısı, gerginlik, mide bulantısı, terleme, gerginlik gibi yan etkilerinin yanı sıra, depresyon, migren, vertigo, görme bozukluğu ve astım gibi ciddi rahatsızlıkların da tetikçisi olabilmektedir.
 
Yüksek fruktozlu mısır şurubu
Mısır şurubu olarak da bilinen yüksek fruktozlu mısır şurubu, adından da anlaşılacağı gibi mısırdan üretiliyor ve bu da insanlara zararsız algısı yaratabiliyor. Ancak glikoz gibi metabolize edilemeyen mısır şurubu, kilo alımı, obezite, diyabet ve karaciğer yağlanması gibi birçok hastalığın tetikçisi. Tatlılık vermesi amacıyla genellikle yiyeceklerin içindekiler listesinde ilk sırayı alan mısır şurubu pankreas için de oldukça zararlı.
 
Aspartam (E951)
Yapay bir tatlandırıcı olan aspartam mısır şurubu veya şeker kamışından üretilmiş şekerden daha iyi bir alternatif gibi görünse de bu doğru değil. Aspartamın sebep olduğu rahatsızlıkların başında baş ağrısı, öğrenme fonksiyonları ve duygusal fonksiyonlarda rahatsızlıklar ile çeşitli nörolojik hastalıklar geliyor.  Bunların yanı sıra tip 2 diyabet, obezite, astım, depresyon gibi hastalıklar için de tetikleyici olduğu biliniyor. Kullanım alanının büyük çoğunluğu diyet gazlı içeceklerden oluşan aspartam ayrıca yapay tatlandırıcılarda, düşük kalorili hazır yiyeceklerde, sakızlarda, hazır meşrubatlarda, kahvelerde ve ilaçlarda da kullanılıyor. Şekersiz ibaresi bulunan yiyecek ve içecekler de ne yazık ki içinde aspartam olmadığı anlamına gelmemekte.

Phenylalanine (Fenilalanin)
Yapay tatlandırıcı olarak kullanılan ancak aslında bir amino asit olan fenilalanin diyet içeceklerin ve aspartamın içinde bulunur. Ender görülen ve genetik bir hastalık olan fenilketonüri (PKU) hastalarında bu madde vücuda alındığında toksik bileşenlere dönüşür ve tehlike yaratır. Ancak PKU rahatsızlığı olmayanların da fazlasından kaçınması gerektiği düşünülen fenilalanin, yan etkileri bakımından aspartama ve suklaroza benzer ve kullanımı, kilo alımı, metabolik rahatsızlıklar, diyabet ve kalp rahatsızlıkları gibi sonuçlar doğurabilir. Dahası, vücudun tatlandırıcıları şeker gibi metabolize etmesine alıştırarak, şekerin artık vücutta doğru bir şekilde işlenmemesine sebep olmaktadır.
 
Suklaroz (E955)
Splenda olarak da yaygın bir şekilde kullanılan suklaroz, özellikle diyet yapanlar tarafından tercih edilen düşük kalorili tattırıcılardan biridir. Ancak, Washington Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin yaptığı son araştırmalar suklarozun vücudun şekere(glikoz) karşı olan tepkisi etkilediğini ve bunun da diyabet riski oluşturabileceğini göstermektedir. Yapılan deneylerde suklaroz kullanımının kan şekerini yükselterek glikoza oranla %20 oranında daha fazla insülin salgılanmasına sebep olduğu anlaşılmıştır.
 
Agave şurubu
Bazı araştırmacı ve diyetisyenler, agave şurubunu yüksek fruktozlu mısır şurubundan (YFMŞ) daha zararlı buluyor. Mavi agave bitkisi sağlık açısından hiçbir sorun teşkil etmezken, problem şurup haline getirmek üzere yapılan işlenme sürecinde. İşlenme sonrası şurup, %55 ile %97 arasında fruktoz içeriyor ki bu da YFMŞ’nin neredeyse iki katı ediyor. Ayrıca işlenme esnasında kullanılan yakıcı asitler, sülfürik asit gibi filtreleyici kimyasallar ve genetiği değiştirilmiş enzimler gibi maddeler işlem sonrası oluşan ürünün toksikli olmasına neden oluyorlar. Bazı yüksek kalite standartlarında üretim yapan şirketler dışında üreticilerin birçoğu agave şurubu üretim sürecinde bu yöntemleri uyguluyor ki bu da doğal bir tatlandırıcı olarak bildiğimiz agaveyi şüpheli duruma sokuyor.

 
Potasyum bromat (E924)
Yapılan laboratuvar çalışmalarında kanser yaptığı on yıllardır bilinen potasyum bromat, Avrupa’da, Çin’de, Kanada’da ve Brezilya’da yasak. Ancak fırıncılıkta özellikle ekmek yapımında kullanılan bu maddenin Türkiye’de de unların beyazlaştırılmasında kullanıldığı biliniyor. Son zamanlarda üzerinde daha sık durulan, beyaz un ve ekmek yerine daha doğal ve sağlıklı alternatiflerinden biri olan tam buğday unu gibi beyazlatılmamış unları tercih etmek bu kimyasaldan kaçınmak bakımından da önem taşımakta.
 
Yapay aromalar ve renklendiriciler
“Yapay” olmaları itibariyle bile kaçınılması gereken maddelerden olduğunu tahmin etmek zor değil. Toksik etki gösterebilmeleri sebebiyle endişe veren yapay aroma ve renklendiricilerin, dikkat dağınıklığı ve hiperaktivite, karaciğer hasarları gibi yan etkilerinin yanı sıra kanserojen etkileri de bulunmakta. Buna rağmen ne yazık ki mısır gevreği, şeker, içecekler, unlu mamuller ve hatta vitaminler de olmak üzere birçok gıdada kullanılıyor.
 
Doğal aromalar
Yapay tatlandırıcılara iyi bir alternatif gibi görünse de aslında doğal tatlandırıcıların da onlardan iyi kalır pek bir yönü yok. Aromalarını meyve, sebze, baharat, bitki gibi doğal ürünlerden aldığı için doğal aroma adını alan bu katkı maddelerinin içinde yer alan kimyasalların toksik olması, sağlık açısından sorunsuz olmadığının göstergesi.

 
Trans yağlar (hidrojenize yağlar)
Sağlık açısından tehlikelerini artık oldukça sık duyulan trans yağların, kullanımı da ne yazık ki hala bir o kadar yaygın. Bitkisel sıvı yağların hidrojenize edilerek yapay olarak katılaştırılmasıyla elde edilen trans yağlar, margarinler aracılığıyla hayatımıza giriyor. Başta hamur işleri olmak üzere, hazır gıdalarda, soslarda ve farklı birçok alanda kullanılıyor. Zararlarının başında ise kötü kolesterol olarak bilinen LDL’yi yükseltip, iyi kolesterol olarak bilinen HDL’yi düşürerek kalp rahatsızlıklarına yakalanma riskini önemli ölçüde artırması geliyor.
 
Ufak bir not düşelim, bazı margarinler üzerinde gördüğümüz trans yağ içermez ibaresi, aslında bu ürünün %1’den az oranda trans yağ içerdiği anlamına gelmektedir. Çünkü mevcut mevzuat bu oranda trans yağ içeren ürünlere trans yağ içermez yazılabilmesine olanak sağlıyor.
 
BVO (bromlu bitkisel yağ)
BVO’nun dokulardaki yağlanmayı artırdığı ve kalp hasarlarına yol açtığı yapılan deneylerle kanıtlanmış durumda. Avrupa’da, Hindistan’da ve Japonya’da kullanımı yasak olmasına rağmen, özellikle limon aromalı, asitli içecekler ve enerji içeceklerinde yaygın bir şekilde kullanımı devam ediyor.
 
BHA – BHT (E320 – E321)
BHA ve BHT katkı maddeleri kömür katranı ve petrolden elde edilmekte. Aslında yalnızca bu bilgi bile ne kadar zararlı olabileceklerinin göstergesi. Dünya Sağlık Örgütü de bu maddeleri potansiyel kanserojenler olarak belirlemiş. Ancak hala birçok kahvaltılık gevrek çeşitlerinin içinde (çoğu Kellogg’s ürünleri de dahil olmak üzere), atıştırmalık yiyeceklerde, sakızlarda ve işlenmiş etlerde bulunuyor. Ayrıca katı ve sıvı yağların bozulmasını engellemek amacıyla da kullanılan BHA ve BHT bu sebeple katı ve sıvı yağlarda da bulunmakta.
 
Bu maddelerin tümünden kaçınmak belki çok mümkün olmayabilir. Ancak aldığımız ürünlerin içindekiler listesine bakmayı alışkanlık edinerek tüketimi bilinçli hale getirmek elimizde. Ayrıca hazır aldığımız birçok ürünü evde üretmek de sanıldığının aksine oldukça kolay. En temel gıdalarımızdan olan ekmek ve yoğurt, bunun için iyi bir başlangıç olabilir. İnanın sonuç sizi çok mutlu edecek!
 
 
Kaynak:

Buğday Çimi’nin Faydaları: Kanserle Mücadelede ‘Laetril’ Mucizes

alıntıdır indigodergisi.com

Buğday çimi, kanser gibi ölümcül hastalıkların tedavisinde ve önlenmesinde son derece etkili. Sıvı oksijenle dolu olan buğday çimi, acıbadem ve kayısı çekirdeği, doğanın en güçlü anti kanseri olan ‘laetril’ içeriyor. İşte buğday çiminin bilinmeyen faydaları…
Alternatif tedavi yöntemlerini kabul eden çoğu doktorun ortak iddiası, buğday çimi yenilmesi ve buğday şırası içilmesi yönünde. Pakistan’daki Hunzakut Prensliği’nde kanserden ölüm yok. Ayrıca Hunzakutlular, acı badem ve kayısı çekirdeğini yiyorlar ve kansere yakalanmıyorlar. Türkiye’de acı badem ve kayısı tüketilen bölgelerde kanser vakalarının azlığı dikkat çekiyor.
Kanseri engelleyen besinlerin başında atalarımızın Orta Asya’da içtikleri Buğday şırası geliyor.

Ö
demiş ile Salihli arasında, binbir efsaneye konu olmuş Bozdağ’ın eteklerinde cennet gölcük kıyısında kanseri yenen, bu zaferi kazandıktan sonra da mücadelesi herkese örnek olsun diyerek bir de kitap yazan Dr. İlhami Güneral, buğday çiminin etkisini anlatıyor:
  • Önemli olan bağışıklık sisteminin güçlendirilmesidir. Bağışıklık sistemini güçlendirmek çok da zor bir şey değildir. Buğday müthiş bir kanser ilacıdır. Buğday şırası kanseri önler ve bu önemli bir bitkisel tedavi aracıdır. Buğday çimi, bol klorofil maddesi dışında 100 kadar vitamin, mineral ve besin maddesi içerir.
  • Taze olarak kullanılan buğday çiminde, aynı ağırlıktaki portakaldan 60 kez daha fazla C vitamini ve aynı ağırlıktaki ıspanaktan 8 kat fazla demir bulunur.
  • Buğdayın bir başka özelliği ise kandaki toksinleri nötralize eden maddeler içermesidir.
  • Sıvı oksijenle dopdolu olan buğday çimi, doğanın en güçlü anti kanseri olan ‘laetril’ içermektedir.
Buğday çimi suyu özellikle kilo sorunu olan ve diyet yapan kişilerin vücudundaki yağ yakışının hızlanmasına olanak sağlar.
Buğday şırası (Rejuvelac) nasıl hazırlanır?
Malzemeler
  • 1 küçük su bardağı buğday tohumu (~150 gr)
  • İçme suyu (2,5 lt)
Buğday çimi filizlendirme:
  • Çiğ, hiçbir işlem görmemiş- buğday tohumları iyice yıkadıktan sonra derin bir kapta bol içme suyunda ıslatılarak 24 saat bekletilir. Bu süre içinde 2-3 durulama yapılıp su değiştirilerek tohumlardaki besinlerin canlandırma işlemine yardımcı olunur.
  • 24 saat sonra buğday tohumları iyice yıkanır ve süzülerek süzgeçle beraber mutfakta bir kenara konur ve üzerine bir tülbent örtülür.
  • Ara sıra kontrol edilen buğday tohumları kurudukça sudan geçirirlerek süzülür ve yine bir kenara konur.
  • Bu işlem yaklaşık 2 gün boyunca buğday tohumları ince filizler vermeye ve filizler yaklaşık 1,5 cm boya erişinceye kadar sürdürülür.
Buğday şırası yapım süreci:
  • Filizler 1,5 cm boya eriştiğinde yıkanır ve büyük bir kavonoza konur.
  • Kavonoza 1,5 lt içme suyu ilave edilir ve ağzı bir tülbentle hava alabilecek şekilde örtülür.
  • İki gün sonra buğday şırası kullanıma hazırdır. Süzülerek bir şişeye alınır ve buzdolabında saklanır.
  • Her gün 250-500 ml içilebilir ve 3 gün içerisinde tüketilmesi önerilir.
  • Kavonozda kalan buğday filizlerinin üzerine bu defa 1 lt içme suyu ilave edilerek 2 gün süre bekletilerek 2′inci parti buğday şırası elde edilir.
  • 2′inci parti buğday şırası, içime hazır olunca süzülerek şişeye konur ve yine buzdolabında saklanır. Kavonozda kalan buğday filizleri de atılır veya bir bahçeniz varsa toprağı zenginleştirmesi için bahçeye gömülür. devamı

Buğday Çimi’nin Faydaları: Kanserle Mücadelede ‘Laetril’ Mucizesi

alıntıdır 

Uzun ömrün sırlarından biri bulundu: Bir amaca bağlanmak

alıntıdır


Pskolojik Bilimler Derneği’nin dergisi olan ‘Psychological Science’ adlı dergide yayınlanan araştırmaya göre hayatta bir amacın olduğu hissine sahip olman daha uzun yaşamana yardımcı olabilir.
Carleton Üniversitesi’nden öncü araştırmacı Patrick Hill bu araştırmada yetişkin gelişimine ve sağlıklı bir psikolojiyle yaşlanmayı desteklemeye yönelik açık tavsiyeler bulunduğunu söylüyor. Hill, ‘Bizim bulgularımıza göre hayatın yönetimi ve hayatı kapsayıcı amaçların düzenlenmesi gerçekten daha uzun süreli bir yaşam için yardımcı olabileceğidir. Bu yüzden hayata yön vermek koruyucu etkiler meydana getirebilir.’
Önceki araştırmalar hayattaki amacın ölüm riskleri oranını düşüreceğini öneriyordu ve diğer faktörlerin ötesinde yaşam süresini uzatacağını öngörüyordu. Fakat Hill hayatta bir amaca sahip olmanın yararlarını araştırırken bu durumun zamanla çeşitlilik gösterip göstermediğiyle ilgili bazı noktalara da dikkat çekti. Mesela farklı gelişimsel periyotlar boyunca ya da önemli hayat geçişlerinden sonra da amaç sahibi kişileri inceleyerek çalışmasına dahil etti.
Hill ve Rochester Medikal Merkez Üniversitesi'nden meslektaşı Nicholas Turiano bu soruyu araştırmakta kararlıydı. Araştırmacılar 6.000 katılımcı üzerinden verileri inceledi. Katılımcıların kendileri tarafından beyan edilmiş hayatlarının amaçları üzerine odaklandı (Örneğin katılımcılardan birinin "Bazı insanlar hayatları boyunca amaçsızca gezip dolaşırlar fakat ben onlardan biri değilim" demesi gibi.) Ayrıca onların diğerleriyle olumlu ilişkileri ve onların olumlu ya da olumsuz duygu tecrübeleri gibi diğer psiko-sosyal değişkenlikleri de incelediler.

© Vitaly Krivosheev / Fotolia

14 yılı aşkın sürede takip edilen bilgiler doğrultusunda katılımcıların yaklaşık %9’u olan 569 kişi bu zaman zarfında yaşamını yitirdi. Yaşamını yitirenlerin ölenlere göre hayatta daha az amaca sahip olduğu ve ilişkilerinde daha az olumlu oldukları tespit edildi. Hayattaki daha büyük hedefler devamlı olarak yaşam süresi bazında ölüm risklerini daha alt seviyelere taşıdığı ve genç, orta yaşlı ve yaşlı katılımcılara takip edilen periyotta eşit şekilde yarar sağladığı  tahmin ediliyor. Bu tutarlılık araştırmacılara sürpriz gibi geldi.
Hill konuyla ilgili olarak ‘’Burada bir çok sebebin olduğuna inanıyorum. Bir amaca yönelmiş olmak yaşlıların gençlerden daha çok korunmasına yardımcı olabilir. Örnek olarak yaşlılar, günlük işlerinin organizasyonuna kaynak olan işyerlerinden ayrıldıktan sonra  yönlenme hissine daha çok ihtiyaç duyabilir. Buna ek olarak yaşlılar gençlere göre ölüm riskiyle daha fazla karşı karşıyadırlar. Bu yüzden  yaşlılar ve gençler için birbirine benzeyen uzun yaşam etkileri oldukça ilginçtir.’’
Amaca sahip olma hissinin, genç ya da yaşlı gözetmeksizin ölüm riski faktörüne eşit yarar sağladığı ortaya çıkarıldı. Ayrıca bu durum olumlu ilişkiler ve olumlu duygular gibi diğer iyi pskolojik belirtilerden sonra bile kendini gösterebiliyor.
Buradaki bulguların önerdiği sonuçlara göre; bir amacın bulunması daha uzun ömürlü olmaya kılavuzluk ediyor gibi görünüyor.
Şu anda araştırmacılar bir amaca sahip insanların daha sağlıklı hayat stilleri edinip edinmediğini ve bu doğrultuda yaşam süresinin artırılıp artırılamadığını araştırıyorlar.